Düzene Karşı Müminin Tavrı ; ALLAH, Razı Değilse Cihan Hoşnut Olsa Neye Yarar?




İslâm, tevhidi esas alan bir dindir. Yani ALLAH'ın birliğine inanmayan bir kimsenin İslâm'dan nasibi yoktur. Bu sözde Müslümanım diyen herkesin bildiği bir hakikattir.
Peki ya bu hakikati yaşayan kaç Müslüman var dersiniz? Tevhid nasıl yaşanır? Puta tapmıyorsak, ya da nesneleri veya şahısları putlaştırmıyorsak yeteri kadar tevhidi yaşamış oluyor muyuz?
Yıl 2018 ve bu yazının muhatabı putperestler değil. Burada ne Firavun döneminin müşriklerine, ne de Hindistan'ın Hindularına hitap etmiyoruz. Bizzat Anadolunun Müslüman olduğunu iddia eden insanına sesleniyoruz. 
Müslüman olana tevhid gibi temel bir kaideyi anlatmaya ne gerek var demeyin. Devir değişti ama kalpte ALLAH'tan öte tutulan bir takım putlar hala var. Namaz kılanın da gönlünde var, tesettürlü hanımların gönlünde de var. Hatta hacı hocaların dahi yaşantısının tevhide aykırı olduğunu iddia edebilirim. Peki neye dayanarak?

Yakın zamanda çalıştığım iş yerinden istifa ettim. Bu istifa sebebiyle gerek kendi ailem ile aramda geçen diyaloglar gerek rızık hususunda çevremdeki insanlardan işittiklerim bana 21. yy. da hala var olan putlarla mücadele etmemiz gerektiğini öğretti. Bu putlardan birinin adı: Rızık telaşı.
Gördüm ki biz ne rızkı kimin verdiğini, ne rızkın nasıl takdir edildiğini ne de rızkımızı nasıl temin etmemiz gerektiğini hiç bilmiyormuşuz. Rabbini bilmeyen, bildiği nesneleri rab edinir. İnsanlar rızkı verenin işveren olduğunu zannediyor. Farkında olunmuyor ama bu çok tehlikeli bir düşüncedir. Ayette der ki;

Hiç şüphesiz rızık veren O, metin kuvvet sahibi olan ALLAH'tır. (Zariyat Suresi 58. Ayet)

Yani biz işverenimizi ya da işimizi rızkımızın kaynağı olarak gördüğümüz an itibariyle şirk koşmuş oluyoruz. Bunlar rızkın kaynağı değil, ALLAH'ın rızkımızı takdir ederken yarattığı sebepler, vesilelerdir. Yani rızkımızın kaynağı yine ALLAH'tır. 

İşimden İslami gerekçelerden ötürü istifa ettim. Söz konusu para olunca insanların itikadının nasıl zayıf olduğunu, mukaddesatını nasıl bir anda yok saydığını gördüm. İnsanların gözünde biz, dışarıda insanlar işsizlikten kırılırken şımarıklık eden bir kimseydik. Rızık konusundaki tevekkülümüzün adı ise gamsızlıktı 😊 Tabi desinler dedik içimizden. Zira Hakkın hatrı âli idi ve hiçbir hatra feda edilemezdi. Şu ayet Müslüman için Rabbine güvenmeyi ve Rabbinden sakınmayı çok güzel ve net biçimde öğütlemiyor mu? 

De ki; Göklerden ve yerden size rızık veren kimdir? Ve işleri evirip çeviren kimdir? Onlar: ALLAH, diyeceklerdir. Öyleyse de ki: Peki siz yine de korkup sakınmayacak mısınız? (Yunus Suresi 31. Ayet) 

Bu ayetten sonra diyeceğim şu ki: ALLAH bir kere emrettikten sonra cümle alemin ayete aykırı nasihatı, tepkisi lâfıgüzaftır. Kuru gürültüye, beşerin hatrına nazına ahiretinizi yakmayın derim nâcizâne. Bugün kazanılan haramın yarın azabı, helalin dahi hesabı var ve bugün sizi doğrudan alıkoyan hiç kimse yarın sizin yerinizde kabirde hesap vermeyecek.

Müslüman olmak her şeyin ötesinde bir dava insanı olmaktır. Peygamberi Zişan bir dava adamıydı. Tevhid ne ile başlıyor: Lâ ilâhe...
Lâ ilâhe demek ilah yoktur demektir. Putperestliğin hakim olduğu bir coğrafyada evvela cümle sahte ilahları reddettik biz. Yok saydık düzenin günahlarını, isyanlarını, bâtıllarını... Sonra dedik ki illallah! Yani ALLAH'tan başka! ALLAH'tan başka ilah yoktur! Sırf bu hakikat uğruna ne çileler çekildi Ya Rabbi! Yani hanımlar, beyler biz bu bâtıl düzenin insanı değiliz. Bu düzenden kastım geçmiş cahiliyye devrinin düzeni sanılmasın. Bu Kuran Azümüşşsan'ın dışında kalan her düzen cahiliyyedir ve bize aykırıdır. Bugün helvadan putlar yok ama bankalar var; faizli krediler, faizli kredi kartları, faiz işleyen banka hesapları... Sorsanız bankanın ağına düşmüş milyonlar size bankaya muhtaç olduğunu söyleyecektir. Zira ben bu çirkin bu aciz bu aşağılık ifadeyi çok Müslümandan işittim. 
Aşağılık diyorum çünkü Rabbinden başkasına muhtaç olduğunu iddia eden insan kendisini alçaltmıştır. Halbuki aç kalmak dahi alçalmaktan hayırlıdır itikadımızca ve elbette ki kişi ümidini Hakk'tan gayrısına bağlarsa, Hakk da onu, ümidini bağladığına muhtaç eder. Böylelikle kişi gerçekten dinini yaşamanın bu devirde imkansız olduğuna ve bazı bâtıllara muhtaç olduğuna inanır. Hakikatte ise onu kullara muhtaç eden, dininin hükümlerine itibar etmekteki gayretsizliği ve ALLAH'tan ümidini kesmesi olmuştur. Ekseriyetle kişi bunu fark etmez. 

Yüce ALLAH, bizlere yalnızca kendisine tevekkül etmemizi defalarca emretmiştir. 2 Misal verelim:

Eğer ALLAH size yardım ederse artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi yapayalnız ve yardımsız bırakacak olursa O'ndan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse müminler yalnızca ALLAH'a tevekkül etsinler. (Al-i İmran Suresi 160. Ayet)

Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de ALLAH'a tevekkül ederse O, ona yeter. Elbette ALLAH kendi emrini yerine getirip gerçekleştirendir. ALLAH her şey için bir ölçü kılmıştır. ( Talak Suresi 3. Ayet)

 Ama biz bugün umudumuzu mâsivaya bağlamış aciz bir yığın olduk. Şimdi biz bunları anlatınca çokça itirazlar alıyoruz. Deniliyor ki:

- "Devir değişti. Yaşam şartları artık eskisi gibi değil. Mecburuz böyle bir düzene uymaya." 
-Mecburiyet hissine yukarıda yeterli cevabı verdiğimizi sanıyoruz. Şartlara gelince...
ALLAH bizimle olduktan sonra devrin, yaşam şartlarının, sebeplerin ne önemi var? Zaten bunları yaratan ALLAH. Tüm sebepleri tüm neticeleri yaratan ALLAH, kendisine yönelen kulunu modern putlara (bankalara, işverenlere) muhtaç eder mi? Çok mu zordu hâşa kuluna helal rızık vermek, rızkını temin için helal vesileler yaratmak ALLAH için? Elbette değil. Zira biz hiçbir alternatif hiçbir yol bulamayabiliriz. Hatta gerçekten helal olanı yapmanın o an hiçbir yolu olmayabilir. Lakin ALLAH yoktan var etmeye muktedirdir. Hülâsa ALLAH'ın işine karışmayı keser kendi işimize bakarsak ALLAH yardımını indirecektir zaten. 

- "Senin dediğin gibi yaşayan insan yok, öyle haram kazanmayacak, faize bulaşmayacak... Varsa da çok nadirdir, babadan kalma bir mirası vardır, durumu iyidir vs yoksa mümkün değil"
- Öncelikle şunu sormak gerek: Hayatınızda bu hassasiyetler için gerçekten gayret eden ve İslâmı yaşamaya çalışan kaç kişi gördünüz ki helal kazanan insan yok diyebiliyorsunuz? En başta insanların çoğunda böyle bir gayret yok çünkü bu soruyu soranlarda olduğu gibi diğer insanlarda da hakikate dair bir inanç yok. İnsan inanmadığı bir şey için çabalayamaz. Bu varlığına inanılmayan, helal kazanç sahibi insanlar da var. Şahsen ben gördüm. Öyle zengin falan da değiller. Şimdi kendimizi kandırmayalım. 

-"Helal kazanmak için başka bir iş yapsam ihtiyaçlara yetişemem, hayat pahalı.Şuan kazancım iyi." vb tarzında bir düşünceye de sahip olunabilir. O halde şu soruya cevap verilmeli:
- İhtiyaç kavramından ne anlıyoruz? Konforunuza, lüksünüze düşkünlüğünüz ihtiyaç anlayışınıza dahil mi? Yoksa kapitalist düzenin size ihtiyacınız olduğunu hissettirdiği esasen ihtiyacınız olmayan taleplerinize mi yetişememekten korkuyorsunuz? Yoksa başından beri anlattığımız konu olan ALLAH'ın rızkınıza kefil olduğuna inanmakta mı güçlük çekiyorsunuz? Eğer gerçekten ihtiyaçlarınız noktasında ekonomik sıkıntılardan endişe ediyorsanız da illa sıkıntı çekeceğiz diye bir kaide zaten yok . Belki çok daha iyi şartlar elde edeceğiz. Lakin farz ediyorum ki geliriniz azaldı, ekonomik sıkıntılarınız var. Dünya zaten sıkıntılı. Cennette değiliz. Bir zahmet ALLAH için bir şeylere sabretmeyi bileceğiz. Yine de ALLAH, kulunun zannı üzeredir. Dolayısıyla ne umarsak onunla imtihan oluruz, biz hayır ve kolaylıklar ummalıyız.

-"İstifa edersem iş bulamam/ İş bulmadan istifa edemem"
- Bazı işler zaruretten ötürü yeni bir iş buluncaya kadar sürdürülebilir diyebiliyor ulema. Lakin buna dayanarak çirkin bir işi devam ettirmek de iyi değil. En güzeli tevekkül edip, gönülden rızık telaşını atıp teslim olmak ve helal kazanç için gayret göstermektir. Bu konuda iyi bir araştırma yapılıp ulemadan görüş alınması efdaldir. Tekrar etmekte yarar var: Aç kalmak, alçalmaktan hayırlıdır. 

- "Bize haramsa herkese haram."
- Herkesle değil amelimizle alakadar olmak lazım. Zaten herkes dik bir duruş sergileyebilse bunca çirkinlik peydah olmazdı. 

- "E çalışmayalım, dört duvarın arasında oturup bir yerden helal rızık mı bekleyeceğiz? ALLAH evinde oturana değil çalışana veriyor" (Herkes aynı şeyi söylüyor 😊) 
- Bu konu hakkında çok net bir ayet-i kerime paylaşacağım ama önce şuna dikkat çekmek istiyorum: Bu konuyu izah ettiğim hiç kimseye istifa edin, evinizde oturup elinizi açın, gökten rızık yağacak dediğimi hatırlamıyorum 😃 Çalışmayın demiyorum, helal yollarda çalışın diyorum. Bunca laftan sonra hala iş mi var diyen olursa daha da bir şey demek istemiyorum. Zira bu kadar lafı duvara anlatsam anlar.  Dönelim bahsettiğim ayete:

"... size rızık olarak verdiklerimizin temizinden yiyin..." (Bakara Suresi 57. Ayet)

 Hatta birkaç ayet daha paylaşalım.

Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve yalnızca O'na kulluk ediyorsanız (Yine yalnızca) ALLAH'a şükredin. (Bakara Suresi 172. Ayet)

ALLAH'ın size rızık olarak verdiklerinden helal ve temiz olarak yiyin. Kendisine inanmakta olduğunuz ALLAH'tan korkup sakının. (Maide Suresi 88. Ayet)

Size rızık olarak verdiklerimizden temiz olanlarından yiyin, bu konuda azgınlık yapmayın, yoksa gazabım üzerinize kaçınılmaz olarak iner. Benim gazabım, kimin üzerine inerse muhakkak o, tepetaklak düşmüştür. ( Taha Suresi 81. Ayet) ( Bu ayetten sonra da haramdan korkmayana da daha ne diyelim?)

Onlardan bazı gruplara, kendilerini denemek için yararlandırdığımız dünya hayatının süsüne gözünü dikme. Senin Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir.  (Taha Suresi 131. Ayet)

O halde neyi bekliyorsunuz size yalan söyleten, toplumunuzun hassasiyetlerini istismar ettiren, insanlara haramları hizmet diye sunan ve tüm bunları size 3 kuruş paraya yaptırıp kendi hayat kalitesini yükselten para babalarının, menfaat devşirdiği kapitalist düzene, karşı çıkmak ve o yaptığınız yanlış işleri terk etmek için? Bankaların faiz batağına sürükleyen sözde hizmet denilen sömürüsüne ihtiyacınız olmadığını ne zaman fark edip dik bir duruş sergileyeceksiniz? Vallahi de billahi de doğru olanı, hak olanı yaptığınızda ALLAH size yetecektir. Çünkü o rızkınıza kefildir. O öyle bir ALLAH ki yerinde hareketsiz duran, düşünemeyen, çalışamayan ve insana hizmet için yarattığı ağaca dahi yağmur yağdırıp rızkını verir. Eşrefi mahluk olan kulunu mu garip bırakacak?
Hz. Ömer'den nakledilen şu hadis-i şerif ile yazımızı sonlandıralım. İnşaALLAH hakikatin idrâkına vesile olsun. 
Hz. Ömer r.a anlatıyor: Resulullah aleyhissalatü vesselam buyurdular ki "Siz ALLAH'a hakkıyla tevekkül edebilseydiniz, sizleri de, kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırırdı; Sabahleyin aç çıkar, akşama tok dönerdiniz. "

Haram kazancın hayatımıza nasıl tesir ettiği gibi çok derin ve mühim bir konuya değinmedik bile. Belki daha sonra bu husustan da bahsederiz inşaALLAH. Anlatacak, öğrenecek çok şey var lakin uzun lafın kısası toplumumuza virüs gibi bulaşan rızık telaşı, faiz, dünya malı sevgisi gibi insanın insani değerlerini hiç eden, dinini yok eden ve kafire hizmetçi kılan unsurlara ve bu sömürü düzenine karşı ALLAH'ın razı olacağı bir tutum sergileyebilme iradesini göstermeniz dileğiyle... 
ALLAH'a emanet olun. 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Kalpten Kalbe Yol Vardır (Fi'l Kalbi Mine'l Kalbi İle'l Kalbi Sebila) "

İstanbul'da Bulunan Ama İstanbul'dan Olmayan Bir Mekan: Pendik Kemal Tahir Kütüphanesi

"... Ve Cihan, Gönül Kadar Geniş Değildir."