Gönül Yükümüz: TÜRKLÜK






Türk Milletini hakikaten çok seviyorum. Her şeye rağmen...Çağın her türlü çirkin getirisine ve bizden götürdüklerine rağmen seviyorum. Haberlerde, gazetelerde karşımıza çıkan bu milletten umudumuzu kesmemize sebep olacak kadar çirkin haberlere rağmen seviyorum ve umudumu kesmiyorum. Yozlaşıyor olduğumuz gerçeğine rağmen seviyorum. Ahlakımızın bozulduğunu bildiğim halde seviyorum. Bu ülkeyi yaşanılır bulmayan memleketin nankör evlatlarına rağmen bu memleketi seviyorum. Çünkü bu millette hala Türk'ü Türk yapan ve asırlardır bozulmayan değerler var. Bu millet bu kadar güzel olmasa içinden bu kadar güzel yiğitler çıkarabilir miydi? Bu yiğitleri doğuran analar bu milletin içinden çıkmadı mı? şehit ailesinin evine taziyeye gelenlere gözleme yapmak için gelen teyzemiz bu milletin analarından değil miydi? (Hepsinin mübarek ellerinden ve tertemiz gönüllerinden öpüyorum. ALLAH onlardan razı olsun.)


(Bunun benzeri olan bir video bu yazıyı yazmama vesile oldu.)

 Şimdi biz bu tip videoları izlerken bu yiğitler, polisliği-askerliği meslek edinmiş robotlarmışta bizde gövde gösterisini  izliyormuşuz gibi izliyoruz. Halbuki bu üniformaların içinde sizin benim gibi insanlar olduğunu, hayatlarını, canlarını ikinci plana attıklarını, sevdiklerinden ayrı kaldıklarını, normal insanlar gibi çocuklarının doğduğu gün ailelerinin yanında olamadıklarını, kimisinin bebeğinin yüzünü görmeden şehadet şerbeti içtiğini ve belki şehit olmaya devam edeceklerini, onlarında arkadaşlarını toprağa verdiklerinde canları yandığını, bu mesleğin eğitimini alırken bile ne kadar sıkıntı çektiklerini, kimi yerlerde sırf mesleklerinden ötürü hor görüldüklerini ve daha birçok şeyi unutarak izliyoruz. Bunlar gösteri salonlarında izlenen dans gösterileri değil, dizi izler gibi izleyip günlük hayatımıza devam edemeyiz. 
Bozmaya çalıştıkları ahlakımızı, imanımızı muhafaza etme gayreti içinde olmak kadın-erkek her Türk gencinin boynunun borcudur. Vatan bizden bunu bekler. ALLAH! diye nara atan bu yiğitlere, bu yiğitleri yetiştiren analara bunu borçluyuz. 
Madem ki bu yiğitler vatanın selameti ve din-i mübin-i İslam için cihad ediyor... Bizlerin sokaklarda aylak aylak gezmeye hakkı olabilir mi? Bu mücadele ne için veriliyor bunu idrak edebilmemiz lazım. Bu milletin değerlerini kaybetmeden aşık olunası bir millet olarak devamını sağlayabilmemiz için Anadolu insanın bozulmamış ahlakını, iyi niyetini, insanlığını yaşatmak zorundayız.  
Kızlar anneleri gibi iffetli kalabilmelidir. Gelecekteki çocuklarını ve eşini düşünerek Türk kızına yakışan ağır, vakur, ciddi ve iffet sahibi duruşu benimsemeli bu tutumuyla tüm hanım kardeşlerine örnek olma mecburiyetini gönlünün derinliklerinde vicdan yükü olarak taşımalıdır. İffetini muhafaza etmek konusunda gayretsiz bir kız, Türklük sıfatını layıkıyla taşıyabilir mi? Aksi takdirde sosyal medyada riya kokan, içi boş milliyetçi söylemlerin kime ne faydası var? Ay yıldızlı aksesuarlar takmanın, internet ortamlarında bayrak resimleri paylaşmanın, vatansever olduğu düşünülen parti, dernek vs. üyeliklerinin memleketin selameti açısından mana ifade etmediğinin, en büyük milliyetçilik hizmetinin, milliyetçi-muhafazakar nesil inşa etmek olduğunun bilincinde anneler olmadığımız müddetçe ne derneklerimiz ne partilerimiz ne gittiğimiz eylemler ne de klavye mücahitliğimiz zerre kadar fayda vermeyecektir. Çocuk yetiştirecek olan Türk kızlarının ekonomik çıkarlar uğruna aile kurumunu feda eden, anneliği ikinci plana atmaya şimdiden karar verdikleri, çocuğunu zaruri olmadığı müddetçe işi için başkalarına bırakma hülyalarından acilen uyanmaları gerekiyor. Zira yaşıtlarımın aile kurumu hakkındaki duyarsızlığı, bilinçsizliği ve kariyer hedefleri için eşlerini adeta eline düşülmemesi(!) gereken bir rakip, çocuklarını ise açık açık söylemeseler dahi ayak bağı olarak gördüklerine şahit oluyorum. Daha kötüsü, bu gizliden gizliye yıllardır dayatılan anlayışın, günümüzde anneler tarafından destekleniyor oluşu... Hep söylüyorum, bu anlayışa sahip oldukça eskiler gibi vatana hayırlı bir nesil inşa edemeyeceğiz. Artık ALLAH' ın bize biçtiği rollere rıza göstermenin zamanı gelmedi mi? Erkekleşmekten vazgeçip Türk kızı olduğumuzun farkına varıp her önemli işimizde önce rıza-i ilahiyi gözetmemiz gerekiyor. ''Vatana nasıl daha faydalı olurum?'' sorusunun cevabını bulup ona göre rotamızı belirlememiz aciliyeti olan bir mesele. 
Üniversite için 2 yıl KKTC'de yaşamış bir insan olarak toplumdan aile kurumu çekildiğinde ve bir insan Türk-İslam şuuru ile yetiştirilmediğinde ortaya ne kadar vahim bir tablo çıktığını gördüm. O gün bugündür milliyetçi ve mukaddesatçı bir çocuk yetiştirmenin ne kadar kutsal ve zor bir iş olduğuna inanıyorum. Yapacağımız hiçbir meslek bizi bu vatana hayırlı bir insan yapmaya yetmiyor, annelikle mukayese edildiğinde. Tüm bunları hakkıyla yerine getirip üstüne helal daire içinde hayırlı bir meslek icra eden hanımlarında ALLAH yardımcısı olsun ve isteyen herkese nasip etsin. Bizlere de ''helal daire'' içinde çalışmayı nasip etsin. 
Bulunduğumuz devirde, Seyyid Ahmet ARVASİ hocamın deyimiyle, "suni cepheler" oluşturulmuş ve yüce dinimiz ile güzel hasletleri haiz, Aziz Türk Milletinin milliyetçiliği arasında bir tercih yapma mecburiyeti dayatılmaktadır. Tam da bu noktada bu hastalıklı zihniyetlere karşı Türk- İslam şuurunun, Türk milletinin geleceği için mecburiyet olduğunun bilincinde, elif duruşlu Türk anaları, yetiştirecekleri evlatlarla memlekete yeniden hayat olacaktır ALLAH'ın izniyle. 
Şu noktada büyük Türk milletinin yazdığı şanlı tarihten şu olay anlatmaya çalıştığım meseleyi daha net ortaya koyacaktır:

''27 Kasım 1919'da Agop Hırlakyan'ın evinde Fransız komutanı için kutlama tertiplenir. Komutanın dansa davet ettiği Ermeni kızı
"Sizinle dans etmekten mazurum. Çünkü kendimi esarette hissediyorum. Kalede Türk Bayrağı dalgalandığı sürece, sizinle dans edemem !
diyerek teklifini kabul etmez. Bunun üzerine kaledeki Türk Bayrağı indirilir
Fransızların şehrin kalesindeki Türk Bayrağı'nı indirmeleri, suçsuz kişileri öldürmeleri, Maraş ileri gelenlerini tutuklamaları tepkileri artırdı.
28 Kasım 1919 Cuma sabahı Maraş'lının kara sabahıdır. Yatağından kalkan Maraş'lılar, asırlardan beri Kale burcunda dalgalanan şanlı bayraklarını göremezler. Bu olay şehri infiale sürükler. Savcı Avukat Mehmet Ali Kısakürek derhal kaleme sarılıp “Alem-i İslam'a Hitap” beyannamesini yazarak şehrin muhtelif yerlerine dağıttırır. Halkı, bayrağın indirilmesine tepki göstermeye davet eder.
“Ey Milleti Necibe-i Osmaniye! Vaktine hazır ol. Bin üç yüz küsur seneden beri Hz. Allah'ı ve Peygamber-i Zişan'ını hizmetinle razı ettiğin bir din ölüyor. Yani ecdadının kanı pahasına fethettiği bir kal'anın burcu balasındaki Al Sancağın, bugün Fransızlar tarafından indirilip yerine kendi bandıraları konuldu. Şimdi, acaba bunu yerine koyacak sende birkaç yüz İslam gayreti hiç mi yok. İgtişaş arzu etmeyelim. Yalnız pür vekar-ü azamet olarak, ol Al Sancağımızı geri yerine koyalım. Tekrar Kemal-i muhabbetle yerlerimize avdet edelim. Korkma, korkma seni buradaki birkaç Fransız kuvveti kıramaz. Sen mütevekkilen Allah'a kendi mevcudiyetini gösterecek olursan, değil birkaç Fransız kuvveti, hatta bütün Fransız milleti kıramaz. Buna emin ol ve yürü... 28 teşrin-i sani yevm-il cum'a 1335"
Halk üzgün ve çaresizdir. Derken Cuma ezanı okunur ve halk ulu camide toplanır. Sinirler gergin, herkesin morali bozuktur
Bir Milletin İstiklaline son verilmesi anlamına gelen Bayrağının indirilmesi karşısında Maraşlılar sessiz kalmazlar ve halk Cuma namazı vakti Ulu Cami'de toplanır. Ezan okunduktan sonra, camide toplanan halk “Bayraksız namaz kılınmaz” diye bağırır. O esnada cami imamı “Aziz cemaat, kalesinde düşman bayrağı dalgalanan bir millet hürriyetini kaybetmiş sayılır. Hürriyet olmayan bir yerde Cuma namazı kılmak caiz değildir” diyerek dağıtılan beyannamenin doğru olduğunu tasdik eder.
Caminin İmamı Rıdvan Hoca, Cuma Hutbesi için minbere çıkar ve cemaatin şaşkın bakışları arasında Türk Bayrağını eline alıp şöyle der: "Ey Cemaat, minbere Cuma Hutbesi için çıkmadım bilesiniz. Cuma namazı hür insanlar için farzdır. Kalesinde kendi bayrağı dalgalanmayan bir memlekette Cuma Namazı kılınmaz. Önce bayrağımızı yeniden dalgalandıralım sonra namazımızı kılalım" der.
Bir anda camide tekbir sesleri yükselir. Halk bu duygu ve cesaretle kaleye hücum eder. Fransız askerleri korkudan ne yapacağını şaşırır ve bayrağımız tekbir sesleriyle yeniden göklere çekilir. Halk o gün Cuma Namazını kalenin burcunda kılar. "

İşte bu muazzam olayı bilen şuurlu Türk kızları vatan ile dinin, bayrak ile namazın, Türk ile İslam'ın ayrılmaz parçalar olduğunu bilir ve Türk milliyetçiliği ile İslamcılığın karşıt cepheler haline getirilmesi tuzağına düşmez. Kendi bu tuzağa düşmediği gibi Türk-İslam fikrinde yetiştirdiği çocukları, gerek arkadaş ortamında, gerek üniversitede muhtelif kimselere, gerek pasifize edilmiş ve milli damarları çürütülmüş sözde İslamcılara karşı, kimi zaman ise din düşmanlığı ile milletimizin zihnini zehirleyen sözde Türkçülere karşı Hz. Ali'nin ilmi,  Hz. Hamza'nın cesareti ile hakikati bükmeden anlatarak, ecdadı cihana hakim kılan duruşun müdafisi olacaktır.  Bu kadar kutsal olan ve milliyetin, mukaddesatın devamına vesile olan annelik mesleğinin ,Hakk katındaki mükafatı modern çağın hastalıklı zihinlerinde yer bulan garip kariyer hedeflerinin karşılığıyla kıyaslanabilir mi? Aklı başında ve vatanının derdiyle dertlenen bir Türk kızı bu kutsal vazifeyi ne ile değişebilir?

Söylediklerimin çoğunluğu memleketin genç delikanlıları içinde geçerli. günümüzde moda akımlarından ziyadesiyle etkilenen Türk gençlerinin ahlaki giyim başta olmak üzere kültürümüze ters düşen ve göze haddinden fazla batan tavırları iyice can sıkıcı hal almaya başladı. Kadınsı hareketlere olan meyil, karşı cinse karşı -kız kardeşlerinin varlığını unutarak- takınılan laubali tavırlar, askerlik çağına gelip milli şuurdan bihaber olmak, askerlik gibi kutsal bir vazifeden kaçmak, para vererek bu sorumsuzluğun yükünden (eğer varsa)  vicdanı rahatlatmak, evlilik çağına gelip hala gereken temel İslami bilgilere ve dinimizin emrettiği sorumlulukları yerine getirecek olgunluğa sahip olamamak, bir ev geçindirecek, bir ailenin sorumluluğunu üstlenecek ekonomik güce yani onu ailesinden bağımsız hale getirecek ekonomik özgürlüğe ihtiyaç dahi duymamak gibi çok tehlikeli ve önü alınamayan problemler haddi aşmış durumda ne yazık ki. 
Türk sıfatının bilincinde olan erkeklerde en az hanım kardeşlerimiz kadar olgun bir yapıya sahip olmalı, aile kurmanın sosyolojik ve ahlaki gerekliliğinin farkında hareket etmeli, bu süre içinde Müslüman Türk özelliklerine aykırı ciddiyetsiz hareketlerden sakınmalıdır. Türk erkeklerinin de milli, manevi ilim ve genel kültür anlamında kendini geliştirecek ortamlarda bulunması şarttır. Kendisini laubaliliğe sevk edecek arkadaş ortamlarından uzak durmalı ve her türlü kötü alışkanlığın normal görüldüğü mekanlardan nefsini uzak tutmalıdır. Zira en az hanımlar kadar erkeklerde aileye ve topluma örnek teşkil etmektedir. Tabiri caizse adam olmak için 30'lu yaşları beklememelidir. Erkeklerin bu hususlarda kendini yetiştirmesi ve koruması kızların ki kadar kolay olmuyor maalesef. Gereken neyse evvela şahsi olarak yapılmalıdır. 

Dönelim en başa...
Tüm bunların bu milleti sevmemle ne alakası var? Bu videoyu renk olsun diye mi koydum? Tabii ki hayır 😊
Hülasa vatan sevmek kolay değil. Yükü ağır. Bu vatan için ne yaptık, ne yapmadık hepsinin hesabını soracak ALLAH. Bunca şehid ne için can verdiyse bizde onları yaşatacağız. Aksi takdirde cenk meydanlarında muvaffak olup televizyon karşısında, cafelerde, arkadaş ortamlarında mağlup oluruz ALLAH muhafaza. Özümüze dönmemiz şart. 

Demem o ki sigara içmenizin bile bu memleketle alakası var. Bir kişinin bile gönlünü yapıp herhangi bir konuda yanlıştan döndürmenin, okuduğumuz bir tek kitabın dahi bu topraklarla doğrudan alakası var. Gençliğimizin, orta yaşımızın, tüm ömrümüzün bu topraklarla alakası var. Lafta kalmamalı: HER ŞEY VATAN İÇİN! Yaşamımız, ölümümüz, ailelerimiz, yeteneklerimiz, mesleğimiz, fikirlerimiz her şey.. Vatana harcamakla mükellefiz tüm bunları. Ve elbette vatanımız da din-i mübin-i İslam için...

Tüm bunları önce kendi nefsime sonra okuyan kardeşlerime anlattım. ALLAH hayırlara vesile etsin.

ALLAH, rızasına uygun düşünmeyi, düşündüğümüz gibi yaşamayı, ilmimiz ile amel etmeyi, niyette ve amelde ihlaslı olmayı ve elbette vatana hayırlı bir evlat olup vatanın hakkını ödemeyi, en son ise bu kutlu değerleri yaşatmak için rıza-i ilahi yolunda şehid olmayı isteyen herkese nasip etsin. 


Bu yiğitlerin yaşatmaya çalıştığı şuurdan bahsediyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Kalpten Kalbe Yol Vardır (Fi'l Kalbi Mine'l Kalbi İle'l Kalbi Sebila) "

İstanbul'da Bulunan Ama İstanbul'dan Olmayan Bir Mekan: Pendik Kemal Tahir Kütüphanesi

"... Ve Cihan, Gönül Kadar Geniş Değildir."